Ana içeriğe atla

Berjer Siyaseti


Siyaset, insanlık tarihinin kaçınılmaz bir pratiğidir. Siyasetin ne olduğu, nasıl tanımlanması gerektiği, kimlerin siyaset yapabileceği noktasındaki tartışmalar yüzyıllardır süregeliyor. Siyasete çeşitli olumlu ve olumsuz anlamlar atfedilir. Ustaca yalan söyleme sanatı, insanları manipüle etme yöntemi, toplumu aldatma biçimi şeklinde olumsuz ve ahlaki değerleri dışlayan siyaset tanımları yapılabileceği gibi toplum faydasına uygun hükmetme sanatı, erdemli bireylerin yönetme eylemleri şeklinde olumlu tanımlamalar da mümkün. Bu iki tanımdan hangisinin tercih edildiğinin, siyasete yüklenilen ilke ve değerlerle ilişkili olduğu kanaatindeyim. Peki bu noktada nasıl bir siyaset tanımı yapılmalı?

İnsan eylemleri, doğrudan veya dolaylı şekilde siyasetin bir parçasıdır. Bu durum, siyasetin etik değerleri içermesini zorunlu kılar. Siyaset, erdemli bireylerin toplum menfaatleri için yüksek idealleri olmalıdır. Siyasete yüklenilen tüm ahlak dışı tutumlar, siyasetin ancak kötü bir kopyası olabilir. Bu kötü kopyayı, siyasetin kendisi kabul etmek, siyaset alanı içerisinde yapılan tüm erdem dışı davranışları, meşrulaştırma eğilimi taşır. Türkiye’de “Çalıyor ama çalışıyor” bu durumu örnek gösterilebilir. Siyaset yalan üzerine kuruludur ve siyasetçi hırsızlık yapar, söylemini kabul ettiğiniz anda siyasetçinin yapacağı her türlü yasa ve etik dışı davranışlar, önce kabullenilmiş olur ve zamanla kanıksanır. O yüzden yapılan siyaset tanımlamalarının, ahlak zemininden sapmaması gerekir.

Siyasetin tanımlanması noktasındaki fikirlerime katılmayanlar olacaktır. Zaten toplumun siyasetin ne olduğu kısmındaki kabullerini değiştirmenin de oldukça güç olduğunun farkındayım. Siyaset Bilimi okuyan veya okumakta olan okuyucular şunu bilirler, insanlardan aldıkları tepkiler, kendilerinin de yalancı insanlar olması gerektiğidir. Lise yıllarımda siyasete olan ilgimi paylaştığım sosyal çevreden buna benzer tepkiler almış, “aman evladım siyasetten uzak dur” nasihatleri ile üniversiteye başlamış bir kişi olarak siyasete atfettiğim etik değerlerle var olmak elbette pek de kolay olmadı.

Üniversite eğitiminin ortalarına kadar siyasetle ilgili fikirlerini hocalarına çekinmeden söyleyen, farklı görüşteki öğrenci gruplarıyla tartışmaktan geri kalmayan, inandığı ilkeleri her koşul ve ortamda dile getiren ve bunun için aktif rol alınması gerektiğini düşünen bir kişiden “berjer siyasetini” benimseyen bir kişiye dönüşmek, elbette bana birçok şey kattı. Gündemin dışında kalarak daha çok kişisel gelişimime odaklandım, yetkinliklerimi geliştirmek için çaba harcadım, sivil topluma ve akademik çalışmalara daha fazla zaman ayırma imkânı buldum. Bunun yanında berjer siyasetinin bana olumsuz yansımaları da oldu: Konfor alanına hapsolmak. 

#Berjer siyaseti diyorum da peki nedir bu berjer siyaseti? Çok sevdiğim bir abimle, kendisi şu anda bir siyasi partide aktif siyaset yapıyor, Türkiye’deki meseleler üzerine sohbet ederken; “Ersin, öyle Berjer’in üzerinden konuşarak bu işler olmuyor, hiçbir şey yapamıyorsan düşüncelerini yazacaksın.” Şeklinde birkaç ay önce bana bir çıkışta bulundu. İnsanın inandığı fikirler adına karşılık beklemeden mücadele etmesi ama bunu değiştirecek imkanlara sahip olmamasının ne denli kötü olduğunu, daha önce yazan, fikirlerini aktaran bu kişinin yaşadığı hayal kırıklıklarını tam olarak bilmediğinden öyle düşünmesini garipsemiyorum. Burada beni uzun zaman sonra sorgulamaya iten şey, konfor alanının insanı ne denli sınırlandırdığının farkında olmamak oldu. O yüzden etkisi ne olursa olsun, insanların düşüncelerini çeşitli araçlarla kitlelere ulaştırmasını ve konfor tuzağına düşmemesini öneriyorum. Bu noktada uzun zamandır blog yazısı yazmayan bir kişi olarak, yaklaşık 6 yıl, tekrardan yazmaya karar verdim.

Berjerde iki ayağıyla bağdaş kurarak siyasete rota çizen konforlu alandan çıkmak, ilk aşamada pek de kolay olmayacak. Yine de “hiçbir şey bilmediğim” iddiasıyla siyaset, tarih, gündem vb. konularla ilgili fikirlerimi blog yazılarıyla ve yayınlarla aktarmaya çalışacağım. "Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım."

Jöleli mücahitler, Cihangir liberalleri, tatlı su demokratları, Franklin İslamcıları ve teröre göz kırpanlar, hazır olun. Mekan içerisindeki diğer koltuklara liderliği temsil eden, oturacak yeri geniş tek kişilik mottosuyla #Berjer başlıyor. 

-Ersin KOPUZ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Savaşçı Türk Kadınları:Amazonlar

                                           Amerikalı Arkeolog Prof. Dr. Jeannine Davis Kimball, Amazonların Turani soydan geldiğini bilimsel temellendirmelerle belirtmesinin ardından Amazonlarla ilgili çalışma ve tartışmalar farklı bir boyut kazandı.                                                  Amazonlarla ilgili araştırmaları bulunan ve kadın savaşçılara yönelik ilgi ve çalışmaları olan Kimball'ın Pers sanatı konusundaki çalışmaları, bugün Türk dünyasının bilinmeyen bir yönünün daha aydınlanmasına neden oldu. İran'da yaptığı çalışmalarda Sasanilerin atalarının bulunduğu rölyeflere rastlayan Kimball'ın, tasvirlerdeki bazı noktalar dikkatini çekti. Rölyeflerde yer alan kadın savaşçıların varlığı ve orada bu konuyla ilgili edindiği bilgiler neticesinde konunun izini sürmeye başladı. İlk olarak Amerikan-Avrasya Araştırma Enstitüsü ile bu konuda iletişime geçti fakat elde ettiği bilgilerin doğruluğundan emin olmanın ve amazonlarla ilgili bir farklılık yaratmanın yolunun anc

Türkiye'de STK'ların Özerkliği: Fon Tartışmaları Üzerine Bir Değerlendirme

  Batı’nın siyasi, sosyal ve ekonomik değişimleri çerçevesinde gelişen bir kavram olan sivil toplum; gönüllü, kendi kendini üreten, kendi kendini destekleyen ve devletin resmi örgütlerinin dışında kalan organize sosyal yaşam alanı olarak tanımlanabilir (Ateş ve Nohutçu, 2006:248).Sivil toplum bireysel çıkarlardan çok kamusal amaçları hedefleyen, çoğulcu toplum yapısı ile farklılıkları bir arada barındıran yapıdır. Sivil toplumun iki temel işlevi vardır: İktidarın denetlenmesi ve devletin demokratikleşmesi. Sivil toplum, demokratik kurumların inşasında ve devletin meşruluğunun sağlanmasında bir araç olarak değerlendirilirken, etkin bir yapıya sahip olması durumunda hesap verebilir ve şeffaf bir sistem yaratır (Diamond, 1994:7-11).   Sivil toplum tipolojileri incelendiğinde 4 model karşımıza çıkmaktadır: Sosyal demokrat, liberal, korporatist ve gelişmekte olan ülke modelleri (TÜSEV, 2020: 16). Türkiye’de sosyal hizmetlerin sunumunun kamu ağırlıklı olması, kurumsal kapasitelerin sın