Ana içeriğe atla

Savaşçı Türk Kadınları:Amazonlar

                                          
Amerikalı Arkeolog Prof. Dr. Jeannine Davis Kimball, Amazonların Turani soydan geldiğini bilimsel temellendirmelerle belirtmesinin ardından Amazonlarla ilgili çalışma ve tartışmalar farklı bir boyut kazandı.

                                                

Amazonlarla ilgili araştırmaları bulunan ve kadın savaşçılara yönelik ilgi ve çalışmaları olan Kimball'ın Pers sanatı konusundaki çalışmaları, bugün Türk dünyasının bilinmeyen bir yönünün daha aydınlanmasına neden oldu. İran'da yaptığı çalışmalarda Sasanilerin atalarının bulunduğu rölyeflere rastlayan Kimball'ın, tasvirlerdeki bazı noktalar dikkatini çekti. Rölyeflerde yer alan kadın savaşçıların varlığı ve orada bu konuyla ilgili edindiği bilgiler neticesinde konunun izini sürmeye başladı. İlk olarak Amerikan-Avrasya Araştırma Enstitüsü ile bu konuda iletişime geçti fakat elde ettiği bilgilerin doğruluğundan emin olmanın ve amazonlarla ilgili bir farklılık yaratmanın yolunun ancak Avrasya steplerine gitmekle mümkün olacağı kanaatine vardı. Kimball, elde ettiği verileri takip ederek Kazakistan'daki Povroska adlı bölgeye gitti ve burada bölgenin insanlarıyla kadın savaşçılarla ilgili görüştü.  Edindiği bilgilerde, destanlardaki amansız mücadeleler kendisini çok şaşırttı. Bir kadının, yüzyıllar önce at üstünde ok atması, çoğu askerden iyi kılıç kullanması ve orduya komutanlık etmesi, o dönem için düşünülmesi güç şeylerdi. Bölge toplumlarını (Türk boyları) incelediğinde kadının günlük yaşamın ayrılmaz parçası olduğu fark etti. Fakat bir soru hep aklındaydı, ''Acaba amazon soyundan birine ulaşabilecek miyim?''

                                               

Kimball'ın elinde bulunan bilgiler; Amazonların mezarlarından çıkan sonuçlara göre mitokondri-DNA örnekleri, dönemin eşya figürleri ve tarihçilerin aktardığı, kadınların sarışın olduğuyla ilgiliydi. Uzun yolculuklar sonucunda Moğolistan'ın kuzeyindeki küçük bir yerleşkede konuyla ilgili önemli ipuçlarına rastladı. Moğolistan'da yaşayan 9 yaşındaki bir sarışın kıza (Meryemgül) rastlayan Kimball, sonunda amazonlarla ilgili net bir sonuca varacağını hissetti. Bölge insanının, Türkçe'den başka dil bilmediğini öğrenen ve atalarından gelen bu dili koruduklarını gören Kimball'ın yaptığı DNA testleri sonucu çok çarpıcıydı. Meryemgül ve annesinin swap (gen örneği)'i alan Kimball, amazonlarla ilgili bilinenleri büyük ölçüde değiştirmiştir. Araştırma sonuçları, Amazon diye tanınan kadın savaşçıların kökeninin Orta Asya'da olan Turani (Türki) bir soydan geldiklerini doğrulamaktadır. 

Yunan efsanelerinde yer etmiş, Yunan tarihi içerisinde mücadelelerinden ihtişamlı cümlelerle söz edilmiş kadın savaşçılar, amazonlar için en kısa tanımdır. Yunan tarihçileri tarafından anayurtları Samsun(Terme) olarak gösterilirken, hakim oldukları bölge Pontus diye geçen günümüzün Karadeniz kıyısıdır. Bu bölgede yaşayan ve pek çok kentin idaresini elinde bulunduran Amazonlar'ın isminin nereden geldiği ile ilgili pek çok rivayet vardır, Yunanca'da ismin kökeninin mazos(memesiz) olduğu belirtilirken, Farsça'da ha-mazon(savaşçı) şeklinde geçmektedir. Bu iki yaklaşım, bize amazonlarla ilgili yol gösterecek anlamlar içerir. Mazos(memesiz) anlamınının içini doldurduğu tarihsel gerçeklik, heykel ve figürlerde sağ memelerinin olmamasıdır, bunun nedenini Hipokrat, ''Daha rahat ok ve yay kullanabilmek için sıcak bronz metalle sağ göğsüne yapılan operasyon sonucu gelişimini engellerler.'' şeklinde açıklamıştır. İlk başta anlamlandırmanın günümüz koşullarında zor olduğu gayet açıktır lakin bu konuyu biraz daha incelediğimizde Hipokrat'ın bu aktarımının gerçekliği göze çarpıyor. Döneminin en iyi tarihçisi Heredot, amazonları erkek öldüren(andraktones) şeklinde tanımlamıştır. 

                                         
    
At üstünde kılıç kullanmada, mesafeli ok atmada meziyetli olan amazonların ana savaşları Penthesilea ve İzmir'i kuran (dönemine göre) kardeşi Myrina'dır. Platon ve Sokrates'e göre bugünün Yunanistan sınırları içerisinde olan bölgeye sık sık amazon akını olmaktaydı. Savaşta amazonların ne denli ürkütücü olduğunu Donald J.Sobol'un derleyip aktardığı şu ifadeler izah ediyor: ''Binicilikleri ve okçulukları, korku yaratmadığı zamanlar, hayranlık uyandırırdı. Onları uygarlığın kıyısında buzları ve kızgın kumları birbirine katarak dört nala ilerlediler ve ilkeleri uğruna ulusların en önünde dövüştüler." Amazonların bu denli etki bıraktıracak başarılarının temeli Truva'daki mücadeledir. Truva savaşında, Yunanlılara karşı Truva halkı ile birlikte bölgeyi hakimiyetleri altına almıştır. Bu savaşta, tarihe düşen en önemli not yalnızca kadınlardan oluşan bir ordunun galip gelmesi değil, bu kadın ordusunun denizlere açılıp farklı savaş stratejisi izlemesidir. Eski Yunan tarihçiler tarafından barbarlığın tehdidi sayılan Amazonların yaşadığı dönemle ilgili kaynakların yeterli olmamasının nedeni dönem kaynaklarının düzensiz olması ve bölgenin sık sık istilalara uğramasıdır. Kadın savaşçıların kendilerine yaşattığı zorlukları kabul edemeyen Yunanlı tarihçilerin başında Strabon gelir. Kendisi amazonların var olduğunu iddia eden önemli tarihçilere karşıt olarak bir tez sunamazken, yalnızca Yunan olmanın verdiği hisli düşünceyle, ''Kim kadınlardan oluşan bir ordunun, İyonya'ya kadar ilerleyeceğine inanır.'' şeklinde ifade etmiştir. Tarih alanının dönemine göre bilge saydığı Heredot, ''Amazonların bir zamanlar olduğu kesindir ve İskitlerin bir boyu olma ihtimali de vardır.'' şeklinde durumu ifade etmiştir.
   
                                             

İskitler'den bahsedince, İskit hükümdarı Tomris Hatun'a ayrı bir parantez açmak gerekir. Tomris Hatun, Peçeneklerin kadın hükümdarıdır ve İran lideri Kyros ile mücadelesi, bütün askerler tarafından ders çıkarılması gereken bir durumdur. İran ve Peçenekler, birbiriyle mücadele halinde olan iki farklı devlet iken, Kyros, evlenme teklifini kabul etmeyen Tomris'e savaş açar. Bu teklifi kabul etmemesinin temel nedeni, eğer Kyros ve Tomris evliliği gerçekleşirse bütün topraklar İran devletine katılmış olacaktır. Savaşta öncelikle çarpışan İran askerleri ve Tomris Hatunun oğlunun bulunduğu birliktir. Kyros bu mücadelede başarılı olur ve Tomris'in oğlu intihar eder. Hem vatan toprağı için, hem de oğlu için and içen Tomris Hatun, savaş sonucunda Kyros'ı mağlup eder ve savaşı Peçenekler kazanır. Bu mücadeleyle ilgili Tomris Hatun, Heredot'un aktardığı şekilde şu sözü söyler: ''Hayatta kaldığım ve sizi savaşta yendiğim halde oğlumu alarak bana zarar verdiniz; fakat böylece öcümü aldım ve sizin kana susamışlığınızı ödettim.'' Aynı şekilde Yunan tarihçi Diodorus, İskitlerin kraliçesinin Fars ordusunu parça parça doğramakla kalmayıp, Kyros'u da esir aldığından ve çarmıha gerdiğinden bahsetmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türkiye'de STK'ların Özerkliği: Fon Tartışmaları Üzerine Bir Değerlendirme

  Batı’nın siyasi, sosyal ve ekonomik değişimleri çerçevesinde gelişen bir kavram olan sivil toplum; gönüllü, kendi kendini üreten, kendi kendini destekleyen ve devletin resmi örgütlerinin dışında kalan organize sosyal yaşam alanı olarak tanımlanabilir (Ateş ve Nohutçu, 2006:248).Sivil toplum bireysel çıkarlardan çok kamusal amaçları hedefleyen, çoğulcu toplum yapısı ile farklılıkları bir arada barındıran yapıdır. Sivil toplumun iki temel işlevi vardır: İktidarın denetlenmesi ve devletin demokratikleşmesi. Sivil toplum, demokratik kurumların inşasında ve devletin meşruluğunun sağlanmasında bir araç olarak değerlendirilirken, etkin bir yapıya sahip olması durumunda hesap verebilir ve şeffaf bir sistem yaratır (Diamond, 1994:7-11).   Sivil toplum tipolojileri incelendiğinde 4 model karşımıza çıkmaktadır: Sosyal demokrat, liberal, korporatist ve gelişmekte olan ülke modelleri (TÜSEV, 2020: 16). Türkiye’de sosyal hizmetlerin sunumunun kamu ağırlıklı olması, kurumsal kapasitelerin sın

Berjer Siyaseti

Siyaset, insanlık tarihinin kaçınılmaz bir pratiğidir. Siyasetin ne olduğu, nasıl tanımlanması gerektiği, kimlerin siyaset yapabileceği noktasındaki tartışmalar yüzyıllardır süregeliyor. Siyasete çeşitli olumlu ve olumsuz anlamlar atfedilir. Ustaca yalan söyleme sanatı, insanları manipüle etme yöntemi, toplumu aldatma biçimi şeklinde olumsuz ve ahlaki değerleri dışlayan siyaset tanımları yapılabileceği gibi toplum faydasına uygun hükmetme sanatı, erdemli bireylerin yönetme eylemleri şeklinde olumlu tanımlamalar da mümkün. Bu iki tanımdan hangisinin tercih edildiğinin, siyasete yüklenilen ilke ve değerlerle ilişkili olduğu kanaatindeyim. Peki bu noktada nasıl bir siyaset tanımı yapılmalı? İnsan eylemleri, doğrudan veya dolaylı şekilde siyasetin bir parçasıdır. Bu durum, siyasetin etik değerleri içermesini zorunlu kılar. Siyaset, erdemli bireylerin toplum menfaatleri için yüksek idealleri olmalıdır. Siyasete yüklenilen tüm ahlak dışı tutumlar, siyasetin ancak kötü bir kopyası olabilir.